"ORADA BİR KÖY VAR UZAKTA"Sendika.Org / Emek Hareketinin Gündemi 'Orada bir köy yok uzakta' yasası - Pınar Öğünç (Radikal) / 26 Ekim 2012 Başka yönleri tartışılan yeni büyükşehir yasası sessizce köylerin yarısını 'mahalle'ye dönüştürüyor. John Lennon’un klişe bir kişisel gelişim özlü sözü haline gelen “Hayat, sen başka planlar yaparken başına gelenlerdir” cümlesi vardır. Benzer biçimde başka gündem maddeleri arasında eriyip giden hayati bir mesele söz konusu. Gerçekten bunlar başımıza gelebilir çünkü. Hükümetin büyükşehir belediyelerini yeniden tanımlayan, bu çerçevede de yeni büyükşehirler kurulmasına imkân verecek yasa tasarısı bayramdan sonra Meclis’in önündeki ilk konu olacak. Yasa hararetle tartışılıyor, eleştiriliyor ama farklı açılardan. Geri dönüşü çok güç olan başka bir sonucu daha var: Yasa tam 18 bin 200 köyün mahalleye dönüşmesini öngörüyor. Toplam köy sayısının 40 bin olduğu düşünülürse, yasanın etki alanı devasa. Köylerin yüzde 47’sinin tasfiyesi demek bu. Köyün adı mahalle olsun, böylelikle daha fazla hizmetten faydalanır belki, öyle mi? Köy, mahalleye dönüştüğünde şöyle temel bir fark ortaya çıkıyor: Mera, otlak, yaylak, harman yeri gibi köyü köy yapan ve köylünün ortak varlığı olan alanlar belediyenin (merkezin) tasarrufuna bırakılıyor. Yani belediye projelendirip bir köyün merasını türlü şekilde değerlendirebilir; ruhsatlı konut alanı olur, organize sanayi bölgesi olur, tatil köyü olur. İtiraz hakkı yok. Çiftçi-Sen Genel Başkanı Abdullah Aysu, bu tasarı yasalaşırsa köylü hayvancılığının sonu olacağını söylüyor: “Bu, topraklarımızı yerli ve yabancı şirketlere sunma tasarısıdır, köylüyü üretim araçlarından edecektir. Mahalleye dönünce çok şey değişir. Diyelim biri o ortak alanlara kendi yatırımıyla ruhsatlı ev yaptı. Yandaki ahırın kokusundan şikâyetçiyse, kendi için hayvancılık yapan köylünün ahırı, kümesi bile risk altında. Şu anda Kandıra’nın köylerinde kamulaştırma yöntemiyle benzer süreç yaşanıyor, köylülerin toprakları organize gıda sanayiine devrediliyor. Amaç bu zaten.” Aysu, muhalefet partilerini, Çiftçi-Sen’in bağlı olduğu 122 üyeli uluslararası çiftçi örgütü La Via Campesina’yı ve Avrupa Sosyal Şartı’na aykırı olduğu gerekçesiyle Avrupa Konseyi’ni bu konuda bilgilendireceklerini söylüyor. Yasalaşmaması için uğraşacaklar. Yeter ki bir gecede iş bitivermesin. Başka bir 2023 vizyonu ister misiniz? Aysu’ya sordum: HES’ler ve doğru projelendirilmemiş barajlarla su politikası, yerli tohum meselesi ve şirketleşme ivmesiyle tarım politikası ve zaten endüstriyel hayvancılık karşısında şans bırakmayan hayvancılık politikası sonucunda 2023’te nasıl bir Türkiye göreceğiz? “10 yıl sonra mı, 15 mi bilemem. Bu kadar yoğun kimyasal kullanımı sonucunda toprakların büyük kısmının tarımsal üretimde kullanılması mümkün olmayacak. Kalan yeraltı ve yerüstü suları azotlu gübrelerle zehirlenecek. Zaten var olan, gıdalardaki ilaç kalıntılarına bağlı hastalıklar ciddi oranda artacak. Doğanın bekçiliğini yapan köyler ve köylüler yok edilince ekolojinin dengesi bozulacak. Kırsal işsizlik artacak. Sanayiye ve başka amaçlara ayrılan toprak miktarı arttıkça kendimizi besleyecek ürün bulamaz hale geleceğiz. 84’ten beri ülke olarak kendimize yetemiyoruz zaten. Gıda iç savaşları yaşanabilir. İsterse şirketler etraflarına elektrikli tel çeksin, yağmalar olabilir. Affınıza sığınarak Anadolu’dan bir deyiş söylemek istiyorum: Aç köpek fırın yıkar.” Aysu mu karamsar, durum mu vahim? NOT: Yazı sendika.org sitesinden alınmıştır.. |
1493 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |