ali aksöyek
aliaksoyek_56@hotmail.com
Köye Ziyaret ve Köy Yaşamı
14/02/2011 NOT: Merhaba Sayın Tayakadın Köylüleri, ben öğretmen Ali Aksöyek. İstanbul'da öğretmenlik yapıyorum, Karakasım köylüyüm. İnternette gezinirken Necmettin Kıyıcı öğretmenimin köyü Budakdoğanca'nın sitesine rastladım. Sonra orada sizin köyün sitesini gördüm. Öncelikle Okul Müdürü Necmettin Kıyıcı öğretmenime köyünüzde başarılar dilerim. Yazdığım yazılar için sitenizin Köşe Yazarları Bölümünde bana da yer ayırdıkları için site yöneticisi Cengiz Posta'ya teşekkür ederim.. Köye Ziyaretİlkokula gidiyoruz. Yaz tatilinin gelmesini iple çekiyoruz. Yaz tatilinde babam bizleri ailece karakasım köyüne götürüyor. Mustafa dayımlarda misafir oluyoruz. Mustafa dayımın iki çocuğu var Emin ve Ürküş. Kerpiç bir evde oturuyorlar. Dayımın eşi Fikriye yengem sevinçle hemen bizleri okşar sever. O güzel Trakya şivesiyle abe kızanlarım gelmiş ne istersiniz, canınız ne istiyor be kızanım diye bize sorardı. Bizde gözleme, keçi patisi istiyor derdik. Yengem itina ile hamuru hazırlar bizim sevdiğimiz yiyecekleri bize yapardı. Bizde sevinçle sıcak, sıcak dumanı tüterken bu yiyecekleri afiyetle yerdik. Odanın bir köşesindeki ocak dikkatimi çekti. Şehirdeki ocaklara benzemiyordu. Tuğla ile yapılmış bir soba olduğunu öğrendik. Kerpiç evlerin özelliği yazın serin kışın sıcak olmasıymış. Birde babamın bakkala götürüp bize pasta almasıydı. Şimdi sizde merak etmişsinizdir? Köy bakkalında pasta satılır mı? Bakkal 2 bisküvit’in arasına bir lokum koyup sıkıştırıyordu. Bizde o zamanlar çocuğuz bunu pasta niyetine yiyorduk. Eski günlerin anısına siz de bir deneyin afiyet olsun. Çocukluğumda hatırladığım güzelliklerden biride köydeki düğünlerimizdir. Köydeki düğünlerimiz ne kadar güzel olur. Bahçede davul zurna çalar bir tarafta genç kızlarımız, bir tarafta delikanlılarımız halay çeker. Birbirleriyle güzel güzel manilerle atışırlar. Düğünler Cuma gününden başlar . En son Pazar günü sona erer. Tabiî ki köyde düğünler imece usulü yapılır. Eş dost akraba düğün yapanlara omuz verir. Yemeklere malzeme getirir. Yemekler birlikte yapılıp birlikte yenir. Misafirler büyük bir coşkuyla paylaşılır. Evlerde yatırılır. Köyün misafirperverliği sergilenir. Düğün sahipleri mutludur. Çocuklarının mürvetlerini gördükleri için. Misafirler mutludur, güzel bir düğün şölenine katıldıkları için. Evlerine geri döndüklerinde güzel anılarla köyden ayrılırlar ama bir daha dönmek üzere sözleşirler İlkokulda okurken yaz tatillerinin birinde babam bizi köye getirdi. Eşyalarımızı dayımlara bıraktık..Yengem yemek hazırladı. Karnımızı doyurduktan sonra babamla köyde gezmeye çıktık. Derken Orhaniye den, Kara kasım köyüne giderken bir köprü vardır. Oraya geldik. Köprünün altına baktığımızda yüzlerce balık gördük. Babama balık yakalayalım, balık yakalayalım diye tutturdum. Oda bana evladım burada balık oltası bulamayız demişse de ben dinlemedim. Israrım karşısında köyün bakkalına geldik. Babam misina, olta sordu. Tabii ki yok . Bunun üzerine bakkal amca bize makaradan bir kâğıda bir miktar ip sararak verdi. Sıra olta iğnesine geldi. Onu da bir toplu iğnenin ucunu bükerek yaptı. Babam ipin ucuna toplu iğneden yapılmış oltayı bağladı. Bir kamışa ipi bağlayarak bir olta elde etti. Sıra balık yakalamaya geldi. Babam bir çekirgeyi yem olarak kullanarak bir balık yakalamayı başardı. Oltada balık olduğu halde benim omuza koydu. Balığı ben yakalamışım gibi zafer kazanmış bir komutan edasıyla köyün yollarında yürüdüm. Çocukluk böyle bir şey. Küçük şeylerden mutlu olmak….. Siyah Beyaz Fotoğraflar Ayşe teyzenin 2 çocuğu var. Ekrem abi ve Nedime abla. Ekrem abi çalışmak üzere Almanya’ya gitti. Yıllık izinde köye geliyor. Yine bir yıllık izinde köye geldiğini öğrendik. Kendisini görmek üzere Karakasım köyüne geldik. Bir ara köyde birlikte dolaşmaya çıktık Anneannem, annem,kardeşlerim,Nedime abla ve Ekrem abi.. Ekrem abi izine gelirken kendisine bir fotoğraf makinesi almış. Makinenin tripotu ( sehpası ) var. Bizleri sıraya koydu. Makinesini büyük bir itina ile ayarladı. Bizler fotoğrafımızın çekileceğini bekliyoruz. Biraz sonra makinenin yanından ayrılıp bizim yanımıza geldi. Biz kısa bir şaşkınlık geçirdik ne oluyor demeye fırsat bulamadık. Flaşh patladı fotoğrafımız çekildi. Fotoğraf makinesinin zaman ayarlı olduğunu sonradan öğrendik. Karakasım köyünde bu fotoğraf çekilirken 12 yaşındaydım. Bu fotoğrafın üzerinden 40 yıl geçmiş. Güzel tarafı hala güzel bir hatıra olarak bu siyah beyaz sararmış fotoğrafı saklıyorum. Ama üzücü tarafı bu fotoğraftaki iki kişi artık hayatta değil. Bu da biz insanlara hayatın garip bir cilvesi. İnsanlar ne yazık ki yaşayarak öğreniyor. Hasat zamanı gelince köyde büyük bir telaş başlar. Ekinler biçilir. Silindirler ile harman yeri düzlenir. Ekin demetleri harmana dizilir. Hayvanların çektiği altında taşlar buluna dövenler daireler çizerek ekinlerin üzerinden geçmeye başlar. İşte çocukların eğlencesi burada başlar. Her harmandaki dövenin üzerinde birkaç çocuk güle oynaya döveni sürer. Onların en büyük neşesi olur. Daha sonra saplar samanlar ve buğdaylar rüzgârda savrularak birbirinden ayrılır. Çuvallara doldurulur. Arabalar ile değirmenlere taşınır. Burada işlenerek un elde edilir. Benim çocukluğumda harman yerlerinde saman balyalarından yapılan tepeler olurdu. Biz buralarda saklambaç oynardık. Güzel günlerdi şimdilerde her işi makine yapıyor. Zamandan istifade ediliyor. Tarlalar çapa ile sürülürdü. Bu da insanların gelir kaynağı olurdu. Şimdilerde traktörün çektiği pulluk ile tarla sürülüyor. Hanımın Çiftliği dizisinde bunları görünce eski günleri hatırladım. Rençperler işsiz kalınca ağanın traktörlerini taşladılar. Sanayi gelişince iş gücü azalıyor. Daha az kişi ile işleri yapar hale geliyoruz. Ama yeni iş sahaları açmak durumundayız. Çünkü doyurmak gereken bir nüfusumuz var. Bu nedenle köyden kente büyük bir göç var. Ancak nitelikli iş gücüne gereksinim var. İyi bir mesleğimiz olursa iş bulmada sorun olmaz. Unutmayalım ki ülkemiz ekonomik sorunlar ile mücadele ediyor. İşsizlik had safhada. Beş yıllık kalkınma planlarında ne kadar işsize iş bulacağımızı çok iyi etüt etmeliyiz. Ülkemiz kabuk değiştiriyor. Bir tarım ülkesinden sanayi ülkesine dönüşürken işsizlik oranını en asgari düzeye indirmeliyiz. Ancak bu sayede gelişmiş ve kalkınmış ülkeler seviyesine gelebiliriz. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Günümüzdeki Eğitim Anlayışına Bir Yaklaşım - 14/02/2011 |
Eğitim |